ENERJİ NASIL DEPOLANIR?

  Bilim, Teknoloji

ENERJİ NASIL DEPOLANIR?

Enerji, bir işin yapılabilmesi için gereken şeydir. Bir kuvvetin belirli bir mesafede hareketini sağlar. Bir taşı kal­dırdığınız zaman kaslarınızı kullanarak bir kuvvet uygular, böylece belirli bir enerji harcayıp bir iş yapmış olursunuz. Bu durumda harcanan enerji, kasların hareketiyle belirlenir.
Bilim ve teknolojinin gelişimiyle yapılan makineler, başka biçimlerde enerjilerin kullanılması ilkesine dayanır. Söz konusu enerjiler, insanların ve hayvanların herhangi bir iş yapmak için harcadıkları enerjilerden farklıdır. Bilimsel ni­telikte keşif ve buluşlarım pratik uygulamalar alanına koyan insanlar, belirli bir enerjinin başka tür bir enerjiye dönüştürülmesi yöntemlerini de bulmuşlardır.
Örneğin, bir kazanın altında kömür yakıldığı zaman kimyasal enerji harcanmaktadır. Kazandan alınan buhar bir ma­kinenin pistonlarını harekete getirdiğinde de, bu kimyasal enerji mekanik enerjiye dönüşmektedir. Pistonların hareketiyle ifade edilen mekanik enerjinin elektrik enerjiye dönüş­türülmesi olanağı vardır. Bunun için, bir buhar makinesiyle çalışan bir dinamonun varlığı gerekir. Dinamonun dönüşüy­le meydana gelen elektrik enerjisi, bir elektrik sobasını çalıştırır. Böylece, elektrik enerjisi de ısı enerjisine dönmüş olacaktır. Kolaylıkla anlaşılacağı gibi, bir enerjinin başka tür bir enerjiye dönüşerek bu düzende devam edip gitmesi bir “devir” halindedir.
Enerji dönüşümlerinin devrindeki doğrultu izlenecek olursa, potansiyel ve kinetik enerji ayrımlarının yapılması ko­laylaşır. Potansiyel enerji, depolanmış enerji olarak tanım­lanabilir. Burada, bir işin yapılmasında kullanılabilecek enerji söz konusudur. Kinetik enerji ise, halen işin yapılmasında kullanılan enerjidir.
Enerjinin depolanması kanunu veya ilkesi, ondokuzuncu yüzyılda bilimsel gelişmenin en büyük, en yararlı ürünlerin­den biridir. Bu işin gerçekleşmesinde Joule, Von Helmholtz ve onlarla işbirliği yapan diğer bazı fizikçilerin emeği geçmiştir. Onsekizinci yüzyılın ünlü kimyacılarından Lavoisier (Lavazye), bilim tarihinde yer alan öğretisiyle bu çalışmala­ra temel hazırlamıştı. Lavoisier’in öğretisi, maddenin ko­runması gerçeğiyle ilgiliydi. Başka türlü söylemek gerekir­se, yeryüzünde hiç bir madde yok edilemez ve hiç bir yeni madde oluşturulamazdı. Joule ve ötekiler de, bu ilkeyi temel çıkış noktası olarak benimsediler. Enerjinin kullanmayla tü­kenmeyeceği, sadece başka bir enerji türüne dönüştürülebi­leceği doğrultusunda çalışmalar yaptılar.
Ondokuzuncu yüzyılda, madde ve enerji arasında , kesin çizgilerle bir ayrıntı yapıldı. Fakat yirminci yüzyılın bilim adamları, çalışmalarına başka bir yön verdiler. Maddenin enerji haline dönüştürülebileceğini ispatladılar. Atom enerji­si ve atom bombasının hikayesi de bu temele dayanmaktadır.
Evrende enerji kaynaklarının en büyüğü olan güneş, yayınladığı enerjiyle maddeyi enerjiye döndürmekte ve bunun aksini yapmakta ilk sırayı tutar.
Enerjinin depolanması teorisi, ısının incelenmesinden doğ­muştur diyebiliriz. 18’ci yüzyıl sonu kimyacıları, ısının ince­lenmesinden bazı yanlış kuramlar çıkarmışlardı. Isıya, mad­denin belirli bir formu gözüyle bakıyorlardı. Onlara göre, ısı birbirine sürtünen materyalin sıkışmasından çıkan birşeydi.
1738 yılında İsveçli bir fizikçi olan Daniel Bernouilli bu görüşe şiddetle karşı çıktı. Sıcaklığın şiddetinin ölçümü olan ısı, gerçekte katılar, sıvılar ve gazlardaki “titreşimlerin” ölçümüdür anlamına bir açıklama yaptı.
Başka bir deyişle, ısının kendine madde değil, belirli tit­reşimler gözüyle bakıyordu.
1753 ile 1814 yılları arasında yaşamış olan ve sonradan Kont Rumford adını alan Benjamin Thompson, Bernouilli’nin teorisine bilimsel yönden daha geçerli katkılarda bulundu. Enerji depolanmasının gerçekleşmesinde temel rol oynayan il­keleri hazırladı.

Bir Cevap Yazın