KARANLIK KITA NERESİDİR?
Büyüklük bakımından kıtalar arasında ikinci durumdaki Afrika, bazı çevrelerde hâlâ “Karanlık Kıta” diye anılmaktadır. Bunun nedeni, Afrika’nın yakın sayılabilecek bir tarihe kadar yeterince tanınmamış olmasıydı. Büyüklüğü tüm Avrupa’nın üç katını aşan Afrika, Asya’ya dar bir kara şeridiyle bağlıdır. Bu ince kara parçası da Süveyş Kanalı ile kesilmiş durumdadır.
Daha yukarda değinmiş olduğumuz gibi, Afrika beyazlar tarafından tam anlamıyla çok geç tanınmıştır. Akdeniz kıyıları, bu çevredeki ülkeler, özellikle Mısır çok eskiden beri biliniyordu. Fakat tüm kıtanın biçimi ve ölçüleri, ancak Vasco (Vasko) de Gama’nın 15.yüzyıldaki deniz yolculuğu sonucunda öğrenilmeğe başlamıştır. Dolayısıyla, Afrika kıtasının kıyıları çevresinde dolaşan Vasco de Gama’nın bu yolculuğu Karanlık Kıta’nın daha iyi tanınması bakımından büyük ölçüde yararlı olmuştur. Buna rağmen kıtanın bütünüyle öğrenilmesini, tanınmasını sağlayan son seferler, ancak geçen yüzyıl içinde yapılmıştı. Bu gecikmede en büyük etken, Afrika kıtasının büyük bir bölümünü kaplayan çöllerin, balta girmemiş ormanların gerçekten zorlu, tehlikelerle dolu koşullarıdır. Belirli bir zamana kadar, kıtanın içlerine uzanan ticari amaçlı seyahatler Arap tacirler tarafından yapılırdı.
19. yüzyıl sonunda, misyonerlerin çabaları, Livingstone ve Stanley gibi beyaz kaşiflerin bilimsel nitelikte katkıları ile, kıtanın büyük bir kısmının haritası tam olarak, ortaya çıkmıştı.
O çağda, Afrika belirli Avrupa ülkeleri arasında bölünmüştü. İngiltere, Fransa, Belçika, Portekiz ve Almanya, yüzölçümü çok geniş sömürgelere sahipti.
Herhangi bir atlasa baktığınız zaman, Afrika’nın büyük bir bölümünün Tropikler içinde kaldığını görürsünüz. Kolayca tahmin edileceği gibi, bu kesim son derece sıcaktır. Yılın aylarının çoğu boyunca şiddetli yağmur yağar. Yağmur haritası, her iki yönde Tropik bölgenin dışına doğru gittikçe yağmurun derece derece azaldığını gösterir. Kuzeyde Büyük Sahra’ya, güneyde Kalahari Çölüne varıldığı zaman hiç yağmur yoktur.
Akdeniz sahili boyunca ve en güneyde Kap yöresinde yazlar kuraktır. Fakat kış mevsimlerinde belirli ölçüde yağmur düşer. Kıtanın en büyük üç nehri Nil, Kongo ve Nijer, şiddetli ekvatoral yağmurların düştüğü toprakların süzülüp kurumasında önemli rol oynar. Büyük nehirlerden bir başkası, üzerinde Victoria Şellalelerinin oluştuğu Zambezi’dir. Gemiler bu nehirlerden çok içerilere giremez. Kayalık ve hızlı akıntılar, gemilerin içerilere kadar girebilmesinde olumsuz etkendir. Ancak, Kongo, Nijer ve Zambezi nehirlerinin belirli kesimlerinde, Nil’de olduğu gibi nehir gemileriyle seferler yapılmaktadır.
İklimin çok sıcak ve nemli olduğu bölgelerde büyük, yoğun orman örtüleri vardır. Ekvator yakınındaki cangıl (vahşi orman) bunların en büyüğüdür. Sık, güneş ışığını perdeleyen dallarda şempanzeler, değişik tür maymunlar, çok renkli kullar bağrışıp ötüşürler. Filler, suaygırları gibi çok büyük yapılı hayvanlar, sık ormanlarda önlerine çıkanı devirip çiğneyerek kendilerine yol açarlar.
Bu ormanın kenar çizgilerine doğru ağaçların yoğunluğu giderek azalır. İyice seyrelen ağaçlarla ormanın bittiği yerde otluklar başlar. Savan diye tanımlanan bu otluklarda aslan, leopar, zebra, zürafa, gergedan, gazal, antilop gibi hayvanlar yaşar.
Afrika’da yaşayan insan topluluğunun çoğu zencidir. Fakat bunlar da değişik tür ve kabileler halindedir. Mısır’da, Akdeniz sahillerinde, Büyük Sahra’nın kuzeyinde Araplar , güney ve doğu kesimlerinde de çoğunluğunu Hollanda ve İngiliz asıllı kimselerin oluşturduğu beyazlar vardır.
1957 yılında Gana’nın bağımsızlığını almasıyla, eski sömürgelerin çoğu da aynı yolu izlemiş, bağımsızlıklarına kavuşmuştur. Bu bağımsızlıkların bir kısmı uzun ve kanlı kurtuluş savaşları sonucunda gerçekleşmiştir.
Kakao, hurma, pamuk, fıstık, kauçuk, kahve, şekerkamışı, muz,turunçgiller, kıtanın en önemli ürünleridir. Güney Afrika’da Kimberley bölgesinde elmas, Transvaal’de altın madenleri vardır. Dünya altın üretiminin yarısı yaklaşık olarak buradan elde edilir. Zambiya ve Rodezya’da zengin bakır madenleri mevcuttur.
Afrika’da yaşayanların en büyük iki düşmanı, belirli bir tür sivrisineğin ısırmasıyla kana aşılanan “Malarya” ve Çeçe sineğinin sebep olduğu “uyku hastalığı”dır. Çok yaygın olan trahom, uluslararası sağlık kuruluşlarının büyük çabasıyla giderek azalmaya yüz tutmuştur.